The Last of Us Part II İncelemesi

Evet, sonunda The Last of Us Part II için beklenen ana geldik. 7 yıl önce ilk oyunla beraber bizleri bambaşka bir hikaye ile buluşturan Naughty Dog, 3 yıl önce ise PlayStation Experience konferansının sonunda sahneye çıkmış ve Firefly logosunu göstererek konferansta büyük bir heyecana sebep olmuştu. Aradan 3 yıl geçti ve sonunda The Last of Us Part II elimize geçti.

The Last of Us Part II’nin elbette beklendiği gibi Naughty Dog stüdyosunun büyük bombası olduğunu baştan rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten ilk duyuruların gelmeye başlamasından bu yana hiç de yabana atılır bir oyun olmayacağı; hikaye örgüsüyle, hikaye sunumuyla, oynanışıyla, grafikleri, dövüş mekanikleri ve daha pek çok yönüyle gerçekten güzel bir oyun olacağı açıktı. Ancak şimdi, oynadıktan sonra söyleyebiliriz ki, aslında düşündüğümüzden daha fazlasıymış.

Son dönemde açık dünyalar, çok oyunculu ve Battle Royale tarzı oyunlarla çevrelendiğimiz açık. Neyse ki Sony, hikayesiyle bizi avucuna alan, bambaşka bir diyara taşıyan ve karakterlerin hayatlarına dokunan exclusive oyunlar yapıyor da arada nefes alabiliyoruz. Özellikle hikaye üzerine yoğunlaşması ve bu yoğunluğu oyuncuya aktarabilme, hissettirebilme başarısı fevkalade. O yüzdendir ki Red Dead Redeption 2 veya Death Stranding dendiğinde, oyunu oynayanlar şöyle 1 – 2 saniye durup iç çeker. The Last of Us Part II de öylesi bir oyun; yine duygusal bir yolculuğa yelken açıyoruz.

Artık yavaş yavaş The Last of Us Part II’nin hikayesinden başlayıp detaylarına geçelim. Açıkçası oyun boyunca çok ama çok fazla not aldık; hikayeye ilişkin, karakterlere ve oynanışa ilişkin yazabileceğimiz çok şey var. Her yönüyle dolu dolu bir yapım olmuş The Last of Us Part II. Fakat bu yazıyı kaleme alırken, hikayeyi sizlerin keşfetmesinin çok daha doğru olacağına ve Naughty Dog’un hikaye örgüsünü farklı perspektiflerden anlatma başarısını baltalayarak oyun keyfinizi hafifletmek istemediğimiz için ince eleyip sık dokuyacak ve hikayeye ilişkin bilinenlerden çok da ötesini anlatmayacağız. Sizlere tavsiyemiz, oyunu oynamayı düşünüyorsanız hikayeyi çok da kurcalamayıp oyuna saklayın, karşınıza çıkacak spoiler’lardan köşe bucak kaçın. Bunu da söyledikten sonra, o halde The Last of Us Part II başlasın!

Ölüm gölgesinin vadisinde yürüyorum…

The Last of Us Part II, ilk oyunun 5 yıl sonrasında geçiyor. Ellie ve Joel, Wyoming eyaletinde Jackson adında bir kasabaya yerleşmiş ve burada yeni bir hayat kurmuş. Joel’un kardeşi Tommy, onun eşi Maria ve onlara katılan hayatta kalanlarla beraber burada, dışarıda hastalıklılar ve umutsuz afetzedeler olsa da, bir şekilde düzeni sağlamış ve “huzurlu” günler geçiriyorlar. The Last of Us Part II böyle güzel, sakin ve huzurlu bir şekilde başlıyor.

Elbette Ellie büyümüş, Joel biraz yaşlanmış, aradan geçen zamanla beraber aralarındaki ilişki ise farklı bir yapıya bürünmüş. Oyunun daha başında kafanızı kurcamaya başlayan bu soru işareti zaten, oyun boyunca karakterler arasındaki duygu çarpışmalarına gebe.

Bilindiği gibi ilk oyunun hikayesi, Joel’un, hastalığa bağışıklığı olan Ellie’yi Ateş Böcekleri‘nin (Firefly) laboratuvarına ulaştımasını konu alıyordu. Tüm eyaleti baştan sona enfekte olan hastalıklılara karşı mücadele ederek geçtiğimiz ilk oyunda, sonunda Ellie’yi Ateş Böcekleri’ne ulaştırıyor ve onların aşı geliştirmesini umuyorduk. Şimdi, belki aramızda ilk oyunu da hala bir şekilde oynamamış olanların da olabileceğini düşünerek, bu kısmı da sansürlüyoruz. Kaldı ki, ilk oyunun Remastered sürümü PlayStation Plus ile ücretsiz olarak verildi. Edindiyseniz belki Part II’den önce onu da oynamak isteyebilirsiniz. Ancak oynamazsanız da, bu oyunda zaten ilk oyunun sonu anlatılıyor ve bu bölüm de bu sonun üzerine inşa oluyor. İlk oyunun sonunda kalan hesaplaşmalar, bu oyunda yapılıyor ve Part II’nin henüz başında öylesi bir şok yaşıyorsunuz ki, gerçekten ekran başında donakalıyorsunuz. (Tecrübeyle sabit!)

The Last of Us Part II, başından sonuna dek yıkıcı bir intikam hikayesi. Herkes için. Ve siz bunu, herkesin penceresinden bakarak, bire bir deneyimliyorsunuz. Ancak bu kadarını söyleyebiliyoruz…

…ve kötülükten korkmuyorum, çünkü hepsine karşı körüm…

The Last of Us Part II, fazlasıyla geniş ve farklı bölgeler üzerinde geçiyor. Gruplar da çok çeşitli. Joel, Ellie, Tommy ve Maria, bildiğimiz isimler. Karşımızda ise artık farklı gruplar var. Salgından sonra kurulan bir askeri kuruluş olan FEDRA (Federal Disaster Response Agency), onların mücadele içinde olduğu Washington Kurtuluş Cephesi (WLF) ve ayrıca Serefiler adında bir tarikat da oyunun hikaye örgüsünü derinleştiriyor. Cepheler çeşitli, hikayeler bir örgü gibi iç içe geçmiş halde. Ve Naughty Dog böylesi çetrefilli hikaye yumağını oyuna öyle güzel bir şekilde yedirmiş ki, zaman zaman oyunu oynamayı bırakıp sadece izlemek istiyorsunuz.

WLF, fazlasıyla iyi organize olmuş bir grup. Aralarında “Scars” olarak telaffuz ettikleri Serefilerle savaş halindeler. Dini bir kült olan Serefiler, hastalıktan kaçanlara, bir elçinin himayesinde “yeni bir hayatın” ilk sayfasını açarken, bağnazlık The Last of Us Part II’ye de konu oluyor.

Eh, elbette bir de enfekte olan ve mutasyona uğrayan hastalıklılarımız var. Tüm bahsettiğimiz gruplar kendi aralarında olduğu gibi, bunlarla da mücadele halindeler. Yelpaze ilk oyuna göre “insan” tarafında bir hayli çeşitlenirken, hastalıklılar da boş durmamış elbette. Yeni oyunda Runners‘lar ilk oyuna göre daha agresif bir hale bürünürken, Clicker‘lar, Shambler‘lar ve Bloater‘lar ile bir hayli geriliyor, gizlice çevrenizi sarmaya çalışan Stalker

…aklım ve silahım beni rahatlatıyor…

Şimdi buradan biraz oyun mekaniklerine gelelim. Öncelikle oyunu zaten genel olarak Ellie ile oynadığımız açık. Bu konuda büyük sürprizler var, ancak bozmayacağız; oynayınca görürsünüz.

İlk oyunda minik ve ürkek bir kız olan Ellie, bu oyunda yok. Karşımızda intikam ateşiyle yanan, zaman zaman gerçekten kana susamış bir karakter görüyoruz ve özellikle dövüş anlarında fazlasıyla vahşi davranabiliyor. Elbette ona bu imkanı tanıyan, mekaniklerin çeşitlendirilmiş olması. Şimdi buna ilişkin az önce sorduğumuz soruya dönecek olursak, önce köpeğin üzerine molotofkokteyli atabilir, ardından da köpeğin yanına koşan askerin kafasına bir tuğla fırlatarak sersemlettikten sonra ani bir saldırı ile onu gırtlağından bıçaklayabilirsiniz. Ya da bir köşeye mayın döşeyip biraz uzaklaştıktan sonra, bir cam şişeyi o bölgeye fırlatıp köpek ve askerin dikkatini çekerek, ikisinin birden havaya uçmasını izleyebilirsiniz.

The Last of Us Part II’de gerek girdiğiniz silahlı çatışmalar gerek girdiğiniz yakın dövüşler strateji kurmanızı gerektiriyor. Bol bol gerilla taktiği uygulayacak, bol bol çimenlerin arasında sürünecek ve hedeflerinizi nasıl indirebileceğinizi düşüneceksiniz. Zira sadece yaratık tarafında değil, insan tarafında da karşınızdaki rakipler fazlasıyla zorlu ve donanımlılar. Tabii el göz koordinasyonunda kendinize güveniyorsanız, DualShock stick’leriyle aranız bir hayli iyiyse, menü sistemine tam adaptasyon sağladıysanız ve zamanlamanız da mükemmelse, işte o zaman sıka sıka gidebilirsiniz. Ancak bunda da orta zorluk derecesinde ve aim yardımını açmadıysanız, işlerin hiç de yolunda gitmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

WLF askerleri ve Serefiler

Bu arada oyunda zaman zaman gerçekten de bazı bölgelerde çatışmak yerine sıvışabiliyorsunuz. Ellie, her ne kadar eskisi kadar çelimsiz olmasa da, fiziğinin avantajını kullanabiliyor ve böylece tırmanmanız veya yüksekten atlamanız gerektiğinde oyuna dikey anlamda avantajını yansıtabiliyor. Ancak bazı noktalarda dikkatimizi çeken eksiklikler de olmadı değil. Mesela duvara siper alma mekaniğine zaman zaman ihtiyaç duyuyorsunuz fakat bu, oyunda daha sezgisel bir hal almış. Duvara direkt yaslanmıyor, yanaşıyorsunuz. Bu, her ne kadar oyuna gerçeklik katkısında bulunsa da sıkışık çatışma anlarında eliniz gidiyor, keşke olsaymış diyorsunuz. Elbette diyecek olan var olmayan var, orası da ayrı.

Bir de çatışma anlarında yapay zeka ile adam bölüşmek isterdik. Her ne kadar bir – iki kere araya giren sinematiğin hemen akabinde bunu yapabiliyor olsak da, genelde de yanımızdaki kişiyle beraber adam paylaşımında bulunarak bir saldırı düzeni kurmak güzel olabilirdi. Bunun yerine, beraber saldırıda bulunduğumuz anlarda yapay zeka bizim hareketimize eşlik ediyor. Bu arada her ne kadar yeni olmasa da, bazı bölgelerde birden fazla grubun bulunduğu alanlarda tarafları birbirine düşürebilmeniz güzel bir detay. Böylece ortaya boş bir şişe atıp, grupların birbirini yemesini bir köşede sinsice izleyebiliyor ve geri kalanları da siz indirebiliyorsunuz. Nefis keyif!

The Last of Us Part II’de sadece dövüş sahnelerinde değil, çevreyi gezerken de farklı mekaniklerden yararlanıyorsunuz. Tuğla ve şişe ile camları indirerek yolunuzu açabiliyor veya toplamanız gereken materyallere erişebiliyor, ulaşmanız gereken yerlere çevredeki bir ipi atarak ve geçmeniz gereken bir boşluğu köprü kurarak aşabiliyorsunuz. Ha, bir de arada feneriniz tekliyor; o anlarda da DualShock’un köşesine şöyle bir – iki vurmak, gerçekçilik anlamında yüzde güzel bir tebessüm bırakıyor.

…çünkü biliyorum ki düşmanları geldiklerinde öldüreceğim.

The Last of Us Part II, çok büyük mekanlara ev sahipliği yapıyor. Farklı şehirler, kasabalar ve buralarda girip çıktığınız binalar çok detaylı şekilde hazırlanmış. Bunları isteğe bağlı olarak detaylıca gezebiliyorsunuz ve bu sayede edineceğiniz çok sayıda not ile hikayeye ilişkin daha fazla bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Burada koleksiyonerlere büyük iş düşüyor. Şöyle söyleyelim: Biz The Last of Us Part II’de 30 saati devirdiğimizde, oyunun yarısını henüz geçmiştik. Ha, bir de etrafa yerleştirilmiş şifreli kasalar var. Bu kasaları açmanızı tavsiye ederiz.

Öte yandan seçeceğiniz zorluk seviyesine bağlı olarak da çevreyi gezme ihtiyacınız artıyor, zira malzeme azalıyor. Elinizi attığınız her yerde silah, mermi ve sağlık malzemesi bulmanız pek mümkün değil. Zorluk seviyesi arttıkça malzeme kıtlığı yaşıyorsunuz. Ancak Naughty Dog, oyunun zorluk seviyesinde optimizasyon seçeneğine de yer vermiş. Bunu kullanarak karakterinizin ne kadar dirençli olacağını, düşmanların ne denli zorlu olacağını veya malzemelerin bolluğunu ayarlayabilirsiniz.

Loot ve craft sistemi oyunda tabii ki var. Hatta oldukça geniş ölçekte bir craft sistemi kullanılmış demek mümkün. Sağlık çantası, bombalar, fişekler, yakın dövüş veya silahlı çatışmalar için gerekli silahları çevreden topladığınız malzemelerle üretebiliyorsunuz. Ayrıca karakterin gelişimini de yine bu yolla sağlayabiliyorsunuz. Çevreden toplayacağınız takviyelerle beraber hassasiyet, gizlilik, üretim, hayatta kalma, saha taktikleri, yakın dövüş, ateşli silahlar gibi konulardaki becerilerinizi arttırabiliyor, yine etrafta göreceğiniz eğitim rehberlerini toplayarak bunları çeşitlendirebiliyorsunuz. Bunun için ise sabrınız ve zamanınız sınanıyor.

Silah konusunda da çok geniş seçenekler yer alıyor. Çeşitli tabanca, pompalı ve çift namlulu tüfek, ok ve yay, arbalet, otomatik tüfek, çeşitli bombalar ve daha pek çok seçenek mevcut. Ayrıca silahları da yine çevreden topladıklarınızla birlikte atış hızından hassasiyetine, kapasitesinden cephane doldurma hızına ve atış menziline kadar çok noktada geliştirebiliyorsunuz.

“Ah Ellie, belki de senden dehşete düşmeleri gerekiyor!”

Gelelim artık The Last of Us Part II’nin grafik ve seslerine ilişkin notlarımıza…

The Last of Us Part II, söylediğimiz gibi çok geniş bir harita üzerinde geçiyor; farklı bölgeler ve geniş, çok katlı binalar ve detaylı hazırlanmış yapılarla bezeli bir oyun olurken, çevreyi detaylıca gezebilecek kadar vaktiniz varsa, size görsel açıdan keyif verecek bir yapım oluyor. Farklı hava koşullarının da işlendiği oyunda; karlı sahneler, ormanlık alanlar, yağmurlu bölgeler, gece bölümleri çok iyi şekilde resmedilmiş. Sadece çevre tasarımları değil, kıyafet doku detayları da öyle. İlk oyuna göre elbette fark var. İlk oyuna da açıp baktık elbette ve ikisi arasında bariz bir farkın olduğu ortada. Özellikle iyi bir televizyon veya monitörünüz varsa, büyük ölçekte keyif alacaksınız.

Buna bir parantez de yüz animasyonları için açmak isteriz. Elbette Death Stranding kadar etkileyici bulduğumuz söylenemez fakat Ellie’nin bilhassa hiddet anlarındaki ifadeleri, tüyleri ürpertmeye yetiyor. Tabii ki bunda ses efektleri ile arka plandaki gerilim tonlarının da önemi büyük.

Yüz ifadeleri kadar işin ses tarafında, özellikle gerilim anlarında Ellie’nin sesi titriyor, nefes alıp verişi güçleşiyor, arkada çalan müzik daha şiddetli vurmaya başlıyor ve böyle zamanlarda ekran karşısında kendinizi kilitlenmiş halde buluyorsunuz ki bunlar güçlü bir atmosfer yaratmak için önemli detaylar. Ha, bir de özellikle bir düşmana sinsice sokulurken biri tarafından görülürseniz, bir uyarıcı ses var ki, eliniz ayağınıza dolaşacak.

Sonuç

Gerçekten The Last of Us Part II için daha söylenecek çok söz var ki, özellikle hikaye kısmında önemli çok çok yeri, oyunun sizin için heyecanını düşürmemek adına bilassa söylemedik. Son sözler olarak ise yine Sony Türkiye‘nin desteğiyle bu oyunu hem Türkçe alt yazılı hem Türkçe dublajlı, tamamen isteğinize göre oynayabileceğinizi belirtmek isteriz ki bu gerçekten fazlasıyla önemli.

Ve sonuç olarak eğer The Last of Us’ı oynamadıysanız, ancak hikaye ilginizi çektiyse, duygu derinliği yüksek oyunlardan hoşlanıyorsanız, uzun soluklu distopik aksiyonlara gönül verenlerdenseniz kesinlikle oynamanız gereken bir yapım The Last of Us Part II. İlk oyunu oynayanlar ise, çoktan ön siparişi verdi bile diyelim ve bir elçinin sözleriyle incelemeyi noktalayalım: “Sadece zayıfken gerçek gücümüzü bulabiliriz.

Puan: 95

KÜNYE

Yayıncı: Sony Interactive Entertainment
Geliştirici: Naughty Dog
Tür: Aksiyon
Platform: PS4
Web: store.playstation.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir